
Travmatik Yas; Kaybın Öznelliği
Hayatın içinde hep var olan ancak yaşamadığımız müddetçe farkında olmadığımız bir kavram ölüm. Tüm fobilerin altında ölüm yatar, insan dünyada ne yapıyorsa ölüme karşı verdiği bir reaksiyondur; destansı sanat eserleri, kocaman binalar, medeniyetler… Ölümden kaçar insan hem bilinçdışı hem de bilinçli olarak, kendisinin ve sevdiklerinin başına geleceğini hiç düşünmez. Zaten bunu düşünerek de yaşanmaz. Ancak ölümle kurduğumuz ilişkide onu unutmak ve varlığını tamamen inkar etmek gibi bir ayrım vardır. Unutmak bizi hayatın içinde kılarken inkar etmek anlamlı bir hayat yaşamamızın önüne geçer. Ölümü tamamen inkar eden, onu hatırlatan her şeye karşı savaş açmış bu dünya düzeninin tam orta yerine oturan ve ben burdayım diyen ölümü artık inkar edememek insanın pandemideki en zor deneyimi oldu tam da bu nedenle. Yaşlanmayacak, en sağlıklı olacak, hep hedeflediği o şirketi alacak, instagramda en fazla beğeniyi alacak şekilde bir hayatın pompalandığı biz düzenden bir düzenden günlük ölüm sayılarının açıklandığı, tedbir kararlarına göre yaşadığı, en sevdiğinin yahut kendisinin de o sayılardan birisi olması korkusu yaşadığı bir dönem geçiriyor. Bu durum biricikliğine, her şeyin en iyisine layıklığına dair yaşadığı bir dünyanın içinden bir kayıp yaşadıysa dahi bunun korona nedeniyle olup olmadığının açıklamasını yapmak zorunda kalacak kadar toplumsal hatta global bazda yaşamasına neden oluyor. Bu durum travmatik yas kavramını karşımıza çıkarıyor.
Yas kavramsal açıdan kayıp sonrası deneyimlenen şiddetli ve uzun süreli acı ve keder olarak tanımlanmakta ve kaybın doğal ve sağlıklı bir sonucu olarak bazı semptomlara neden olmaktadır. Bunlar şaşkınlık, şok, öfke, üzüntü gibi duygusal belirtiler, karar verememe, inanamama, oryantasyon kaybı gibi bilişsel, uykusuzluk, iştahsızlık ya da aşırı yeme, nefes almada güçlük gibi fiziksel belirtiler olarak deneyimlenmekktedir.
Yasın sağlıklı ve yaşanması gereken bir süreçtir ve kaybın özelliklerine göre (yakınlık, beklendiklik vb.) 6 ay ila 1 yıl sürmesi normal karşılanmaktadır. Bu yasın Kübbler Ross’ a göre 5 farklı evresi vardır; inkar ve izolasyon, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenmedir. Buraya kadar normal ve yaşanması gereken bir yas ifade ederken travmatik yas ise kaybın beklenmedik ve olağandışı bir süreçle yaşanması yahut kişinin içinde bulunduğu sosyal, psikolojik ya da ekonomik nedenlerden dolayı yası travmatik olarak algılaması durumu olarak tanımlanır.
Travmatik yas kişinin sonrasında travma sonrası stres bozukluğu belirtileri olan sürekli kaybı düşünme, hiçbir düşünceye odaklanamama, amaçsızlık, kontrol ü kaybetme, kabullenememe, inkar etme, kaygı, uyuşma, hissizlik gibi belirtiler yaşar. Pandemi sürecinde yaşanan travmatik ölüm ve travmatik yas süreçleri ise bu dönemde hepimizi bekleyen en önemli tehlike olabilir. Normalin dışında kayıp ve normalin dışında yas yaşamak normal kavramının kendisini kaybetmişken kişinin yaşayabileceği en zorlu süreç olabilir.
Yasın travmatik yasa dönüşmesiyle ilgili bazı temel etkenler bulunmaktadır. Bunlardan ilki çocukluk döneminde yeterince sağlıklı karşılanmayan temel ihtiyaçlar kişilerin kaybın doğal sürecini yaşamalarını engelleyen psikolojik yapıları, kişinin kaybettiği yakınına bağımlı olması ya da bitmemiş meselelerinin olması, kişinin ani, beklenmedik ve kötü bir kayıp yaşaması ve son olarak da bireyin toplumsal kısıtlamadan dolayı yas tutma duygularını yaşayamamasıdır. Pandemi sürecindeki kayıpların kişinin sevdiği kişinin bu anında yanında olmak, ona karşı son görevlerine yerine getirmek ile ilgili kısıtlamalar ve imkansızlıklar kişilerin kayıplarını travmatik bir biçimde yaşamalarına zemin hazırlamaktadır.
Bu süreçte yas sürecinin sağlıklı yaşanabilmesi en önemli faktör için aile ve sosyal çevrenin desteğidir. Fakat bu dönemde dini ritüelleri gerçekleştirmenin de öncesinde birbirine sarılıp ağlamak bile mümkün olmazken kişilerin kayıpları ile ilgili içsel güçlerinden başka destek imkanı kalmıyor.
Tüm bunlar birbirimize verebileceğimiz desteğin ve göstereceğimiz hassasiyetin önemini bir kez daha vurgularken pandemi sürecinde kayıp yaşayanların ölümün doğal kaybından çok daha zor bir süreçte olduklarını göz önünde bulundurmalı, iyi niyetli dahi olsak bu acıyı derinleştirecek paylaşım ve sorulardan kaçınmalıyız.
Hayatın içinde hep var olan ancak yaşamadığımız müddetçe farkında olmadığımız bir kavram ölüm. Tüm fobilerin altında ölüm yatar, insan dünyada ne yapıyorsa ölüme karşı verdiği bir reaksiyondur; destansı sanat eserleri, kocaman binalar, medeniyetler… Ölümden kaçar insan hem bilinçdışı hem de bilinçli olarak, kendisinin ve sevdiklerinin başına geleceğini hiç düşünmez. Zaten bunu düşünerek de yaşanmaz. Ancak ölümle kurduğumuz ilişkide onu unutmak ve varlığını tamamen inkar etmek gibi bir ayrım vardır. Unutmak bizi hayatın içinde kılarken inkar etmek anlamlı bir hayat yaşamamızın önüne geçer. Ölümü tamamen inkar eden, onu hatırlatan her şeye karşı savaş açmış bu dünya düzeninin tam orta yerine oturan ve ben burdayım diyen ölümü artık inkar edememek insanın pandemideki en zor deneyimi oldu tam da bu nedenle. Yaşlanmayacak, en sağlıklı olacak, hep hedeflediği o şirketi alacak, instagramda en fazla beğeniyi alacak şekilde bir hayatın pompalandığı biz düzenden bir düzenden günlük ölüm sayılarının açıklandığı, tedbir kararlarına göre yaşadığı, en sevdiğinin yahut kendisinin de o sayılardan birisi olması korkusu yaşadığı bir dönem geçiriyor. Bu durum biricikliğine, her şeyin en iyisine layıklığına dair yaşadığı bir dünyanın içinden bir kayıp yaşadıysa dahi bunun korona nedeniyle olup olmadığının açıklamasını yapmak zorunda kalacak kadar toplumsal hatta global bazda yaşamasına neden oluyor. Bu durum travmatik yas kavramını karşımıza çıkarıyor.
Yas kavramsal açıdan kayıp sonrası deneyimlenen şiddetli ve uzun süreli acı ve keder olarak tanımlanmakta ve kaybın doğal ve sağlıklı bir sonucu olarak bazı semptomlara neden olmaktadır. Bunlar şaşkınlık, şok, öfke, üzüntü gibi duygusal belirtiler, karar verememe, inanamama, oryantasyon kaybı gibi bilişsel, uykusuzluk, iştahsızlık ya da aşırı yeme, nefes almada güçlük gibi fiziksel belirtiler olarak deneyimlenmekktedir.
Yasın sağlıklı ve yaşanması gereken bir süreçtir ve kaybın özelliklerine göre (yakınlık, beklendiklik vb.) 6 ay ila 1 yıl sürmesi normal karşılanmaktadır. Bu yasın Kübbler Ross’ a göre 5 farklı evresi vardır; inkar ve izolasyon, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenmedir. Buraya kadar normal ve yaşanması gereken bir yas ifade ederken travmatik yas ise kaybın beklenmedik ve olağandışı bir süreçle yaşanması yahut kişinin içinde bulunduğu sosyal, psikolojik ya da ekonomik nedenlerden dolayı yası travmatik olarak algılaması durumu olarak tanımlanır.
Travmatik yas kişinin sonrasında travma sonrası stres bozukluğu belirtileri olan sürekli kaybı düşünme, hiçbir düşünceye odaklanamama, amaçsızlık, kontrol ü kaybetme, kabullenememe, inkar etme, kaygı, uyuşma, hissizlik gibi belirtiler yaşar. Pandemi sürecinde yaşanan travmatik ölüm ve travmatik yas süreçleri ise bu dönemde hepimizi bekleyen en önemli tehlike olabilir. Normalin dışında kayıp ve normalin dışında yas yaşamak normal kavramının kendisini kaybetmişken kişinin yaşayabileceği en zorlu süreç olabilir.
Yasın travmatik yasa dönüşmesiyle ilgili bazı temel etkenler bulunmaktadır. Bunlardan ilki çocukluk döneminde yeterince sağlıklı karşılanmayan temel ihtiyaçlar kişilerin kaybın doğal sürecini yaşamalarını engelleyen psikolojik yapıları, kişinin kaybettiği yakınına bağımlı olması ya da bitmemiş meselelerinin olması, kişinin ani, beklenmedik ve kötü bir kayıp yaşaması ve son olarak da bireyin toplumsal kısıtlamadan dolayı yas tutma duygularını yaşayamamasıdır. Pandemi sürecindeki kayıpların kişinin sevdiği kişinin bu anında yanında olmak, ona karşı son görevlerine yerine getirmek ile ilgili kısıtlamalar ve imkansızlıklar kişilerin kayıplarını travmatik bir biçimde yaşamalarına zemin hazırlamaktadır.
Bu süreçte yas sürecinin sağlıklı yaşanabilmesi en önemli faktör için aile ve sosyal çevrenin desteğidir. Fakat bu dönemde dini ritüelleri gerçekleştirmenin de öncesinde birbirine sarılıp ağlamak bile mümkün olmazken kişilerin kayıpları ile ilgili içsel güçlerinden başka destek imkanı kalmıyor.
Tüm bunlar birbirimize verebileceğimiz desteğin ve göstereceğimiz hassasiyetin önemini bir kez daha vurgularken pandemi sürecinde kayıp yaşayanların ölümün doğal kaybından çok daha zor bir süreçte olduklarını göz önünde bulundurmalı, iyi niyetli dahi olsak bu acıyı derinleştirecek paylaşım ve sorulardan kaçınmalıyız.
Asiye Usluca – Klinik Psikolog